Monday, July 04, 2011

TÜRKİYE DUASI

TÜRKİYE DUASI

Allah'ım!

Türkiye'nin önünü aç, önündeki engelleri kaldır. Onu en kısa
vakitte dünya ülkelerine lider yap. Devletini de dünyanın en
zengini, en bilgini, en adili ve en akıllısı eyle. Onun düşmanlarını
da dize getir. Onun önünü kapatan partileri parçalayıp yok et.
Kıyamete kadar ona zeval verme, bâki kıl. Bu duamızı, dostların
olan Evliya'nın ve en sevgili kul ve elçin Muhammed'in hürmeti
için kabul buyur.

Ahirüzzaman Mehmed Nur'an

Sunday, February 07, 2010

MEHDİ İNKÂRCILARINA CEVAP

MEHDI'NIN KIMLIGI VE GEREKLILIGI HAKKINDA

kullarini ilgisiz ve sahipsiz birakmayan ALLAHin adiyla

(Ön not: Bu satirlar, Mehdi inkârcilarinin inkârlarina karsi kaleme a-
linmistir.)

Bu inkârcilar da, bazi Ilâhiyat hocalaridir. Bu hocalar halki da ken-
dileri gibi "cok okumus" ve "cok bilgili" kabul ederek diyorlar ki:
"Herkes bir mehdi olup kendini düzeltebilir. Mehdi'ye gerek yoktur.
Kur'an okumak yeterlidir. Kur'an varken mehdilik bir uydurmadir."

Onlarin bu inkâr ve iddialari karsisinda sormak gerekiyor:

Toplum bozulmussa bunu Ilahiyat hocalari mi düzeltecek?

Bu hocalar kendilerini ne kadar düzeltmislerdir ki, toplumu düzelt-
sinler!

Hem ögretmensiz bir kitap neye yarar?

Yoksa bu ilahiyat hocalari kendilerini toplumun "gercek ögretmen"
leri mi olduklarini saniyorlar?

Toplumun fertleri eger kendi kendilerine bir mehdi olabilselerdi, za-
ten bozulmazlardi. Ama işte bozuluyorlar! Bunlari kim düzeltecek?
Bunlara bozukluklarini kim haber verecek? Ya bozukluklarini göre-
miyorlarsa, onlar kendi kendilerine nasil düzelebilirler?

Bu elbette toplumlarin halini bilen ve gören Yaratan'in bir elci gön-
dermesiyle olabilir. Bunun icin de gönderilen dinler her bozulusa
ugradiginda bir yenisinin gönderilmesi gerekli olmustur.

Fakat din var ve bozulmamis, ama toplum onu yasamaktan uzak-
lasmissa ne olacak? Iste bunun icin de dinden uzaklasmis veya
onu yanlis uygulamakta olan toplumu dine döndürecek ve yakin-
lastiracak ve onun dogru uygulanisini bildirecek bir "yol gösterici",
bir "dogruluga götürücü"nün o topluma tayin edilmesi kacinilmaz
olur. Iste bu tayin, "evliya" veya "mehdi" denen "secilmis" kimse-
ler vasitasiyla gerceklesir.

Toplumlarin birbirlerinden haberi olmadigi zamanlarda bu is, her
toplum icinden bir veya bircok evliya cikarilarak yapilir.

Dünyanin globallestigi bir zamanda ise, dinlerinden uzaklasmis ve
onu yanlis uygulamakta olan toplumlarin kurtaricisi "Mehdi"dir.
Mehdi; dinen, siyaseten, hilafeten bütün Islâm toplumlarina hâkim
ve egemen bir Zat'tir. Bu egemenlige sahip olmayan bir kimseye
"Mehdi" denmez. Islâmli ülkelerin cogunluguna sözünü gecirebilen
kisi: "Mehdi"dir. Tabii bunun gerisine de: "Sahte mehdiler" diyebilir-
siniz.

Dininden uzaklasmis Hiristiyan toplumlarinin bu zamandaki kurta-
ricisi da ancak Mesih olabilir. Mesihiyet de ancak Hz. Isa'nin gök-
ten yere indirilmesiyle gerceklesir.

"Biz her topluma elci gönderdik" ayeti de; Mehdi ve Mesih'in gele-
cekligine delildir. Cünkü; Allah'tan, Peygamberden, Ahiretten ve
Adaletten ve güzel ahlâktan uzaklasmis insanlari ancak o kimse-
ler asla döndürebilir. Yoksa Allah bugünkü insanligin haline seyirci
mi kalacaktir? Kalabilir mi? Elbette Mehdi ve Mesihini gönderecek
ve insanligi Allahsizlik, kitapsizlik, ahiretsizlik ve adaletsizlikten
veya onlara uzaklasmis olmaktan kurtaracaktir. Onlara ilgisini gös-
terecektir. Yarattiklarina ilgi göstermeyen bir Yaratici'ya da, "Allah"
denemez. Dünya da Allahsiz olamaz. Allah varsa, insanlara da
gerekli ilgi gösterilecektir ve gösterilmektedir.

Eger insanlar kendi kendilerine düzelebilselerdi, o vakit onlara din
ve peygamber gönderilmesine de gerek kalmazdi. Insanlik dinsiz
ve peygambersiz birakilmadigina göre, demek ki insanlar kendi
kendilerine düzelemiyorlar. Düzelemedikleri icin de din ve peygam-
bere muhtac bulunuyorlar. Kiyametin yaklastigi bir zamanda din-
den uzaklasmis asrimiz insaninin dine döndürücüsü de Mehdi ve
Mesih'dir. Bu iki kurtarici olmadan, insanlik gercek dinlerini bile-
mez ve kendi kendilerine ona dönemezler. Bir kac kisinin kendini
kurtarmis olmasi bu ilkeyi degistirmez.

Bugün insanligin yüzde sekseni Allah'tan uzaktir. Onlari Allah'a
kim yaklastiracak?

Elbette ki: Mehdi ve Mesih!

Bugün Islâmli ülkeler birlik ve dirligini kaybetmistir. Bunlari birlige
ve dirlige kim erdirecektir?

Elbette ki: Allah'in Mehdisi!

Yoksa mehdi inkârcilari, mehdiyetin etki ve yetkisine mi sahiptirler
ki, kendilerini onun yerine koyup mehdiyi inkâr ediyorlar?

Allah'in bilgi ve yetki vermedigi bir kimse Mehdi olamaz, onun yeri-
ne oturamaz!

Ve onun yeri coktan doldurulmus bulunuyor. Onu inkâr etmekle de
onun yeri boşalmaz!

Bir soru: "Mehdi cok kisa bir zamanda dünyayi nasil islah eder, dü-
zeltir?"

Cevap: Televizyon ve internet gibi kitle iletisim araclariyla Mehdi se-
sini her yere bir anda ve kolaylikla duyurur. Islâmli ülkelerin halklari
ve liderleri de onun sözünün dogrulugunu hemen anlarlar ve ona u-
yarlar. Dine hizmet eden cemaatler de Mehdi' ye yardim ederler.
Böylece Mehdi bir tek emirle cok seyleri kisa zamanda gercekles-
tirmis olur. Yani: "Mehdi herseyi tek ba$ina yapacaktir" diye birsey
yoktur. Ama, Islâmli toplumlarin ba$inda o vardir ve o olacaktir ve
$u anda da o bulunmaktadir.

Allah, gercegi en iyi bilen ve bildirendir.

Allah'in Mehdisi
MEHMED NUR'AN

Thursday, September 24, 2009

MURANİST EĞİTİM DUASI

MURANIST EGITIM DUASI

Ey merhametle egiten ve ögreten Allah'im!

Ey insanlarin essiz Rabbi! Sana sükrolsun. Ey merhametle Egiten ve
Ögreten! Ey bizi dünya mektebinde ebediyet ögrencileri yapan ve mut-
luluk icin ugrastiran yüce Ögretimci, ey en büyük Egitmen! Biz, yalniz
Senin icin ögrenir, ancak Senden ve Senin Kitabindan ders aliriz. Bize,
Seni bilecek ve bildirecek ilimler ve anlayislar ver. Bizi Senden edecek
bilimlerden ve bilginlerden uzaklastir. Duamizi kabul buyur.

MEHMED NUR'AN

Friday, October 24, 2008

BASÖRTÜSÜ DÜSMANLARI HAKKINDA BIR DUA

zalimlerin hakkindan gelen ALLAHin adiyla

Mazlûmlarin dostu, zalimlerin düsmani olan ALLAHim!
Yirmi yildan beri Türkiye'deki basörtülü dindar kadinla-
rimizin basörtme özgürlügü icin yaptigimiz mücâdelede
yenik düstük. Bu sorunu cözecek SENden baska bir
güc kalmadi artik. Basörtüsü düsmanlari, son kazan-
diklari mahkeme karariyla, dindar kadinlarimizin hayatini
nasil zehirliyorlarsa, (adalet olarak) SEN de onlarin ha-
yatini zehirle! Onlarin sevinclerini acilara dönüstür!
"Devenin su icme hakki"ni nasil gasbettiler ve nasil o
"deveyi kesip öldürdüler"se, SEN de onlarin hayatini
gasbet ve acilen hakettiklerini ver. Dostlarinin ve maz-
lûmlarinin imdadina yetis!

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an

Wednesday, October 15, 2008

MEHDi'NiN MEKTUBU

Merhaba ey insanlar, ey inanclilar!

Sizlere "nasilsiniz" diye sormayacagim. Eger sizler,
Allah'i bilmede iseniz, iyisinizdir. O'na inancta iseniz,
iyisinizdir. O'na ibadette iseniz, iyisinizdir. Ve iyilik-
cilikteyseniz, iyisinizdir. Bunlarin disinda kalmissaniz,
iyi degil, kötüsünüzdür. Öyle ise, kendinizi iyilestiriniz.

Burada kendimi sizlere tanitmam gerekiyor. Eger kim-
ligimi sorarsaniz, ben: "Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an"
im. Allah'tan aldigim bilgi ve isiklari sizlere duyurmaya
ve dinsel anlayisinizi yenilemeye, parcalanmisliginizi
toplayip bütünlestirmeye, yüzlerinizi cokluktan teklige,
gidisatinizi kötülükten iyilige cevirmek ve ölmüs olan
Allah'a teslimciliginizi diriltmek icin geldim.

Kendisinden baska bir ilah bulunmayan Allah'tan aldigim
elcilik ve görev, bugünkü zamanda "Mehdilik"e tekabül
etmektedir. Eger: "Mehdi kendini gizleyecektir" derseniz,
evet Mehdi kendini bir müddet gizler. Fakat bu gizleme
ebedi olmaz. Eger o kendini sürekli gizlerse, siz onu
taniyamaz, bilemezsiniz. Eger o da gizlilikten cikip ken-
dini tanitmazsa, onu tanimaniz hic mümkün olmaz.

Sizlerin ise, dinî cemaat önderlerinizi zorla Mehdi yapma-
niz veya onlari Mehdilige zorlamaniz, dogru olmaz, müm-
kün olmaz. Cünkü bu is ancak Allah'in elcilik vermesi veya
görevlendirmesiyle olur. Kendilerine Mehdilik yakistir-
diginiz dinî önderlerinizden biri, Allah'tan acikca elcilik
ve görev aldigini söyleyebilir mi? Eger böyle birsey aldik-
larini söylemiyorlarsa, onlarin Mehdilikle bir alâkalari yok
demektir.

Eger: "Mehdi, Hz. Peygamber(sav)in soyundan olacaktir"
derseniz.

Derim: Hz. Musa da, Firavun da, Hz. Âdem'in soyundan-
dir. Yani iyilerin de, kötülerin de soy agaci, Hz. Âdem'dir.
Demek, maddî soyun bir önemi yoktur. Asil önemli olan,
"mânevî soy"dur. Demek, Hz. Musa, Hz. Âdem'in "mâne-
vî soyundan", Firavun da, onun "maddî soyundan"dir. Al-
lah kime elcilik ve görev vermisse, o, "mânevî soy"a sahip
demektir. Bu mânevî soya sahip olmadikca, Hz. Peygam-
ber(sav)in soyundan olsaniz da, Mehdi ve Elci olamazsiniz.
Illâ Allah(cc)in elcilik vermesi veya görevlendirmesi sarttir.

Bir de bugün Hz. Muhammed(asm)in "maddî soyu" yalniz
Arabistan'da degil, bütün dünyaya yayilmis durumdadir.
Bu durumda Mehdi, yalniz Arabistan'dan degil, Avrupa'dan
da cikabilir, Amerika'dan da. Ve bugün Mehdiniz, Avrupa'
dan cikmis bulunuyor. Cünkü bu Mehdiniz, Allah(cc)tan
elcilik ve görev almis bulunuyor.

Buna karsi: "Hz. Peygamber'in söyledikleri ne olacak"
derseniz, derim: Allah, yaratisinda bir degisiklik yapmaz.
Fakat insanligin gelecegiyle ilgili konularda istedigi degi-
sikligi yapabilir. Bu hususta kimse O'na engel olamaz.
Elbette ortaksiz Allah da, en büyük elcisini yalanci
cikarmak istemez. Eger o Büyük Elci(sav)in söyledik-
leriyle bugünkü olanlar arasinda bir zitlik meydana
geliyorsa; "ya onun sözlerine baska sözler karistirilmis-
tir, ya da onun söyledikleri yanlis yorumlanmaktadir"
diye düsünmelisiniz.

Eger "gercek Mehdi kimdir" diye sorarsaniz. Derim:
Gercek Mehdi; Allah'tan bilgi, isik ve elcilik almis bir
kimsedir. Sizlerin dinî lider ve önderleriniz de Allah'tan
bilgi ve isik almis olabilir. Fakat onlara acikca bir elci-
lik veya görevlendirme verilmemisse, onlar Mehdi olamaz.
Ancak bu sözlerimden, "dinî liderlerinizi terkedin" anlami
cikarilmamalidir. Onlara sahip cikmaya devam edebilir-
siniz. Fakat gercek Mehdi'nin de kim oldugunu iyi bilme-
lisiniz.

Gercek Mehdi, sizleri Allah'a götürmeye, parcalanmis-
liginizi birlestirmeye ve dinsel anlayisinizi yenilestirmeye
calisir. Eger "Mehdiyim" diyen birisi sizleri bunlarin zit-
dina götürmeye calisiyorsa, biliniz ki o, "sahte mehdi"dir.
Baska birileri de "Allah'tan elcilik aldigini" iddia edebilir.
Eger o kimseler yalanci veya aldanmis degillerse, elci
olabilirler. Ama "gecmis zamanin elcisi" olabilirler. Ve
her elci, Mehdi olamaz. Cünkü Mehdi bir tanedir. Yeni
Cag'in Mehdisi de ben "Mehmed Nur'an"im.

Allah(cc)tan aldigim elcilik hakkinda sizlerle tartismaya
girmeyecegim. Allah'a teslim olmus bir insan, Allah'in
azabindan korkar, yalan söyleyemez. Allah benim elcili-
gime sahittir. Isteyen inansin, isteyen inanmasin!

Allah bütün inanclilarin nefsini kötülükcülükten arindirsin.

Allah'in Mehdisi: Âhirüzzaman/MEHMED NUR'AN

Friday, October 19, 2007

KURTULUSNAME

(Kurtulus isteyenler icin):

K U R T U L U S N A M E

kurtaran Allahin adiyla


Yeryüzünde pek cok yer ve ülkede islenmekte olan baski
ve sömürü, zulüm ve haksizliklar, global bir kurtulus
gerektirmekte, bu da bir devrimi gerekli kilmaktadir.

Kurtulus, devrimdedir ve devrim iledir. Fakat bir KUR'
ANIST DEVRIM ile... Cünkü: Bütün zulüm ve haksizlikla-
rin, baski ve sömürülerin esas merkezi; "insan"dir.
Sonra bu merkez, gruplar haline gelip devletleserek
büyüyüp gelismekte ve kuvvetlesmektedir. Demek merkez-
de "insan" var. Öyle ise i$e, insan'dan baslamak gere-
kiyor. Insani zulüm ve haksizliklarindan, baski ve sö-
mürüsünden arindirabilmek icin de, insanin insanlasti-
rilmasi ve onun iyilikci hale getirilmesi gerekmekte-
dir. Insani insan edecek ve onu iyilikci yapacak bütün
bilgi ve inanc, egitim ve terbiye de Kur'anizm'de bu-
lundugundan kurtulus ancak Kur'anizm'de ve Kur'anist
Devrim iledir. Kurtulus isteyenlerin bu devrimi kabul-
lenip gerceklestirmekten baska careleri yoktur.

Ey cözüm ve care isteyen insanlar! Baski ve sömürüden,
zulüm ve haksizliklardan kurtulus icin devrime hazir
misiniz? Öyle ise gelecek sözleri okuyup, bilinclenme-
ye devam edelim: "Bütün zulüm ve haksizliklarin, baski
ve sömürülerin temelinde 'insan' vardir" dedik. Peki,
insanin merkezinde ne vardir, biliyor musunuz? Hic dü-
sündünüz mü? Sizin de sonucta kazanacaginiz ke$fi biz
hemen söyleyiverelim: Insanin merkezindeki görünmez
nesne ve $ahis, "nefis" de denen "özbenlik"tir. Iste
bütün zulüm ve haksizliklar, baski ve sömürüler, in-
sandaki bu terbiye edilip düzeltilmemis kötülükcü öz-
benlik'ten cikar ve ona dayanir. Kötülükcü özbenligin
dayanagi da; inancsizlik,inkârcilik ve ortakcilik'tir.
Yani Yaraticisini bilmeyen, inanmayan, inkâr eden veya
baska sey ve sahislari Yaratici yerine koyup ortakci-
lik eden bir özbenlik, eger gercek Yaraticisini bilip
boyun egmezse ve O'nun verecegi ceza ve mükafâti dü-
sünmezse, seytanin emriyle kötülükcülük tarafina gider
ve bu gidisle de zulüm ve haksizliga, baski ve sömürü-
ye girer. Bu giris de, dünyanin sosyolojik denge ve
düzenini bozan bir deprem meydana getirir. Demek insa-
nin kötülükcü özbenliginin kötülükcülügünü yikip de-
virmeden zulüm ve haksizliklardan, baski ve sömürüden
kurtulus yoktur. Bu kurtulusu gerceklestirebilmek icin
de kötülükcü özbenligin dayanak noktasini yikip devir-
mek gerekiyor.Kötülükcü özbenligin dayanagi ise inanc-
sizlik, inkârcilik ve ortakcilik oldugundan insana;
Yaraticisini bilmek, inanmak ve O'na baglanmaktan bas-
ka care kalmiyor.

Zaten inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik, insanin
en büyük zulüm ve haksizligi, baski ve sömürüsüdür.
Sömürüsüdür: Cünkü insan, bütün kâinatla beslenen ve
bütün kâinattan süzülen bir varlik oldugundan, Yarati-
cisina inanmaz ve inkâr ederse ve O'ndan baskalarini
O'na e$ ve ortak yaparsa, bütün kâinat ve kâinatlilari
sömürmüs olur. Cünkü bu halde Yaratan'in hakki veril-
memis, hem kâinatin neticesi bosa cikarilmis oluyor.
Cünkü insanin yaratilis ve ya$atilis vazifesi; (yüce
Rabbin bildirmesine göre) Yaratanini bilmek, birlemek
ve O'na baglanmak'tir. Cünkü insan; Yaratan'in ve ya-
ratilmislarin haklarini en basta ancak bunlarla ödeye-
bilir.

Evet inkârcilik, inancsizlik ve ortakcilik ayni zaman-
da insanin zorbalik ve baskiciligidir da: Cünkü Yara-
ticisina inanmayip inkâr eden ve ortak kosan insan,
kendini -eger güc ve iktidar sahibiyse- Yaratan'in ye-
rine koymus oldugundan bütün kâinatin özü ve meyvesi
olan insanlari ve kendini, kendi keyfine göre yönetmek
isteyecektir. Hakki bilmediginden de adaletsiz olacak-
tir. Adaletsizligi de zorbalik doguracaktir.Demek dün-
yanin en büyük baskici ve zorba insani; inancsiz, in-
kârci ve ortakci insandir.

Evet inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik; insanin
baskicilik ve sömürgeciliginden baska zulüm ve haksiz-
ligidir da: Cünkü inancsiz, inkârci ve ortakci insan;
inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik eylemiyle Yara-
tan'in ve yaratilmislarin haklarina tecavüz etmis ol-
dugundan; inkârci, inancsiz ve ortakci insan, dünyanin
en büyük zalimi olur. Demek baski ve sömürüden, zulüm
ve zorbaliktan kurtulmak ve kurtarmak isteyen bir in-
sanin önce kötülükcü özbenliginin dayanagi olan inanc-
sizligi, inkârciligi ve ortakciligi yikip devirmesi ve
onlarin yerine de Yaratan'a inanci, varligini onayla-
yip birlemeyi ve O'na baglanmayi yerlestirmesi gereki-
yor.
-2-
Iste bu geregi yerine getirmege, "icsel devrim" denir.
Icsel devrim olmadan di$sal devrim'e gecilemez. Yani
devletlerin haksizlik, adaletsizlik ve namussuzlugunu
devirebilmek ve bu devrime hak kazanabilmek ancak ic-
sel devrim ile mümkündür. Öyle ya, bir insan veya top-
lum; inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik ile en bü-
yük haksizlik ve hirsizlik icinde yüzüyorken, nasil
kalkip da devletlerin zulüm ve haksizligini devirmek
dava edebilir? Öyle ise icsel devrim sarttir. Icsel
devrimi olmayanlarin, dissal devrime haklari yoktur.
Dissal devrimden mahrum kalanlar da, zalimlere mahkum
olur. Bu esirlik ve mahkumiyetten kurtulusun birinci
sarti da icsel devrim olan inancsizligi, inkârciligi
ve ortakciligi yikmaktir. Iste bu yikimi yapanlar hem
kendilerini, hem dünyayi kurtarmis olurlar. Öyle ise
haydi yikima, haydi icsel devrime!

Bu devrimi gerceklestirebilmek amaciyla ve nefis denen
özbenligin, fakat kötülükcü özbenligin ne dehsetli bü-
yük bir düsman oldugunu ve onunla mücadelenin önem ve
geregini anlamak icin kendimizi bas roldeki oyuncu ye-
rine koyup, gercegin sinemasinda $u filmi, gelin bir-
likte izleyelim:

Bir i$ adami var. Bir gün bu adamin kar$isina güzel ve
sarisin bir kadin cikar ve tanisirlar. Kendisini adama
a$ik eden kadin, gizlisini saklamayip uyusturucu tica-
retiyle ugrastigini ve bu i$e baskalarinin zoruyla
basladigini söyler ve adami da bu i$e cekmeyi basarir.
Sevgi yüzünden kadina yardimci olmak zorunda kalan a-
dam, bir gün birlikte mal satarken, alicinin polis ol-
dugu anlasilir ve adam polisi öldürmege mecbur olur ve
kadinin israriyla da onu öldürür. Durup dururken böyle
bir sucu islemek onu derin bir saskinlik ve pismanliga
düsürür. Artik adam sucludur. Hem de cinayetle!

Bu cinayetten sonra bir fidyeci ortaya cikar ve adamin
cinayeti isledigi suc âletinin, parmak izleriyle bir-
likte kendi elinde oldugunu, eger bir trilyon lirayi
söylenen yere getirmezse, bu âletin polise teslim edi-
lecegini söyler. Caresiz kalan adam, fidyeyi ödemeye
razi olur. Fakat bu arada bir yerde, öldürdügü adamin
sag oldugunu görür ve gizlice resmini ceker. Bir komp-
loya kurban edilmek istendigini anlayan adam, bu resmi
fidyeciye götürüp kendisinin sucsuz oldugunu ihtar e-
der ve fidye ödemekten kurtulur. Fakat fidyeci bu ye-
nilgiyi kabul etmez ve elindeki suc âletiyle gider, a-
damin kadin arkadasini öldürür ve fidye istegini tek-
rarlar. Adam ise simdi gercekten suclu durumdadir ve
fidyeyi ödemekten baska caresi yoktur. Kendisinin ise
tek basina bu fidyeyi ödeyebilecek gücü olmadigindan,
en yakin arkadasi olan i$ ortagindan yardim alip fid-
yeyi ödemeye gider. Fakat fidyeci, parayi alip adami
ortadan kaldirmak ister. Kendini korumayi basaran adam
ise ölmekten kurtulur ve fidyeciyi öldürür.

Fidyecinin ölümünden sonra ölenin arkadasi olan ikinci
bir fidyeci ortaya cikar ve istegini adama bildirir.
Eger istedigi fidyeyi ödemezse, fidyeciyi öldürdügünü
polise bildirecektir. Cünkü elinde deliller vardir. I-
cinde bulundugu durumun ortaya cikmasindan korkan ve
kadin yüzünden ailesiyle arasi bozulmus olan adam ise,
bütün gercegi karisina anlatmak zorunda kalir. Bu an-
latilanlar karsisinda kadin, kocasina yardim etmek is-
ter ve fidyeyi beraber götürürler.Fidyeci parayi alir.
Fakat onlari alt etmeyi basaramaz ve ölür. Cebinden i-
se, fidye istedigi i$ adaminin ortagiyla birlikte ce-
kilmis oldugu bir resim cikar. Bu resimde ise i$ ada-
minin ortagi, fidyeciler ve sarisin kadin birliktedir.
Adam artik asil suclunun kim oldugunu anlar ve ona bir
tuzak kurup, davasini delillendirip polise yakalatir.
Artik adam kurtulmustur ve film burada sona erer.
-3-
Simdi bu filmin konumuzla alâkali yorumuna gecelim: Ey
bu filmi izleyen arkadas! O i$ adami sensin ve dünyaya
a$ik aciz insandir. Sarisin kadin, aldatici dünya ve
inancsizlik'tir. Uyusturucu ticareti, dünyanin kara,
karanlik, uyutucu, kanunsuz ve aldatici i$leridir. Po-
lisi öldürüp suclu hale düsmek, insanin sorumluluguna
ve dünyaya aldanip, inancsizlikla hakki öldürdügüne ve
bu suctan arinmasi gerektigine isarettir. Adamin pi$-
manliga düsmesi, mutlulugunu kaybettigine delildir.
Birinci fidyeci, insani mânen cökertmek isteyen inkâr-
cilik'tir. Istenen fidye, dünyaya aldananlarin mânen
ödemek zorunda olduklari fiyattir. Polisin ölmemis ol-
masi, insanin dünyaya aldanmis ve aldanmakta olduguna
isarettir. Kadinin öldürülmesi, insanin ölecekligine
ve dünyanin geciciligine ve sevdiklerden ayriliga isa-
rettir. Ikinci fidyeci, ortakcilik'tir: Inancsizliktan
kurtulan insanin inkârciliga, inkârciliktan kurtulanin
da ortakciligin eline düsebilecegine delildir. Fidye-
cilerin elindeki deliller, insanin inancli olmasina
engel olan ve gercekmis gibi görünen gercekdi$iliklar
ve sahteliklerdir. Suc âletinin fidyecilerin elinde
olmasi, insanin i$ledigi suclarin kaydedildigine ve
insanin, yaptiklarindan sorumlu olduguna ve hesap ve-
recegine isarettir. Adamin,ortagindan yardim istemesi,
insanin acizlik, fakirlik ve caresizligine isarettir.
Adamin ortagi ise, senin en yakin arkadasin olan nef-
sin ve özbenligindir. Resim ise, gercekleri gösteren
delil ve Elci'nin sözleridir.

Iste ey insan! Sen de, dünyanin cazibe ve cekiciligine
kapilip ona uyup, onun kirli i$lerine bulasmis ve i-
nancsiz, inkârci veya ortakci bir adam olmussun. Bun-
larla da, hakkin ve devletin polisini öldürmüs ve bir
cinayet islemis durumdasin. Simdi bu sucluluktan kur-
tulmak ve seni mahvetmek isteyen fidyeciler olan in-
kârcilik ve ortakciliga karsi savasman ve onlarin el-
lerindeki sahte delilleri cürütecek bilgiyle donanman
gerekmektedir. Karsindaki düsmanlarinin komutani ise,
senin icindeki seytanin ve özbenligindir. Bunlar seni,
inancsizligin, inkârciligin ve ortakciligin eline dü-
sürmüs ve bununla seni esir almis ve tutsak yasatmak
istemekte ve ebediyetini ve saadetini söndürmege ca-
lismaktadir.

Simdi sira sendedir. Eger icinde yasadigin ve bilmeden
yasattigin gizli esirlikten kurtulmak ve ebediyetini
kurtarmak ve gercek mutlulugunu kazanmak istersen, El-
ci'nin teklif ettigi icsel devrim ve savasa katilmak
zorundasin.

Katilmak zorundasin. Cünkü filimdeki fidyeciler ancak
altmis yillik bir ömrü mahveder. Fakat inancsizlik,
inkârcilik ve ortakcilik ise, senin ebedî bir saadet
ve hayatini mahveder. Cünkü dünya, dünyadan ibaret de-
gildir. Bunun bir de "ötesi" vardir. Cünkü Yaratan,
insani bosuna yaratmamistir. Cünkü insanin verecegi
bir insanlik hesabi vardir. Cünkü insanin yaratilisi
ve ya$atilisi icin koskoca bir kâinat calismis ve ca-
listirilmaktadir. Bu kadar masrafin nasil bir karsili-
gi olmaz ve hesabi sorulmaz? Hic bu kadar masraf bosu-
na olur mu, insandan bir karsilik almamak ve hesap
sormamakla bütün yapilan harcamalarin neticesi hic cö-
pe atilir mi? Öyle ise ey insan! Cok büyük bir sorum-
luluk ve yükümlülük altinda oldugunu bil. Kim oldugu-
nu, kime ait oldugunu ögren.

Hem bil ki; inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik; se-
ni mutlu edecek bir deger, bir siginak, bir kaynak de-
gildir. Cünkü inancsizlik, insani sahipsiz ve kimsesiz
birakan bir ic yüze sahip oldugundan, mutsuzluk ve u-
mutsuzlugun kaynagidir. Inkârcilik ise, insani sahip-
siz ve kimsesiz birakmaktan baska yokluk ve karanliga
düsüren, gecmis ve gelecegini yok edip idam eden bir
ic yüze sahiptir. Bu da, mutsuzlugun bir baska kayna-
gidir. Ortakcilik ise,insani sahte tanrilara kul eden,
ibadetlerini, i$ ve calismalarini bosa cikaran bir ic
yüze sahiptir. Demek bunlar, senin gercek inancin de-
gil ve olamaz. Olsa olsa, yikman ve yok etmen gereken
en büyük düsmanlarindir.
-4-
Madem inancsizlik, inkârcilik ve ortakciligin ic yüz-
leri hiclik, yokluk, karanlik, mutsuzluk ve umutsuz-
lukla doludur; o halde bunlari yikmaktan baska caremiz
yoktur. Yikalim ki, bu yikim bizi heplige, varliga,
aydinliga, umut ve mutluluga, degerlik ve ebediyete
cikarsin.

Öyle ise geliniz, önce inancsizligimizi yikalim. Bunun
icin de kendimize $unu soralim: Acaba inancsizligimiz
nedendir? Tanriyi görmemek mi? Yoksa dünyada ölümsüz
mü kalacagiz? Ebedî bir hayat ve saadete ihtiyacimiz
yok mu? Hem, her zaman kendi kendimize yetebilecek güc
ve kabiliyette miyiz ki, Yaraticimizi bilmek istemiyor
ve O'ndan habersiz ya$amak ve bagimsiz kalmak istiyo-
ruz? Hem, hayat ve ya$amamizi saglayan tüketim madde-
lerinin kimden geldigini ve bunlar icin kime tesekkür
edilmesi gerektigini ögrenmek gerekmez mi? Yoksa $ük-
ranlarimizi cansiz, acimasiz, akilsiz ve istencsiz do-
ga ve tabiata mi sunacagiz? Acaba yaratilis ve ya$ati-
lisimizdaki amac nedir, düsünmeyecek miyiz? Halbuki
düsüncesizlik hayvana özgüdür. Insan ise ancak düsünce
ile var olur ve insanliga yükselir. Fakat bu yükselis
kendi basina olmaz. Cünkü akil bir cocuk gibidir. Co-
cugun elinden tutacak bir ögretmen olmazsa, cocuk oku-
ma yazmayi nasil ögrensin? Iste bunun icin aklin da e-
linden tutacak bir ögretmene ihtiyac vardir. Bu ögret-
men ancak "Tanri Elcisi"dir. Bu elci olmadan insan,
suallerine cevap bulamaz. Ne yapacagini, nasil edece-
gini bilemez. Sualleri cevapsiz, hedefi belirsiz insan
ise, bin türlü kötülük ve sapikliga gider, dogru yolu
bulamaz, insan olamaz, ebediyete varamaz. Demek, Elci'
nin rehberligine muhtaciz. Yeni Cag'in "Tanri Elcisi"
ise, Kur'anizm'dir. Öyle ise, Kur'anizm'in öncülügün-
de, bizi insan olduracak, dogru yolu bulduracak, ebe-
diyete vardiracak düsünceyi yapalim, kabugumuzu kira-
lim, saadete ucalim.

Bu saadete ucus icin iki seye ihtiyacimiz vardir. Bi-
ri, iyi bir rehber. Biri de, akli i$letmek.Rehberimiz,
Kur'anizm olsun. Akli i$letmek de, vazifemiz olsun.
Fakat akli, kalp ile birlikte i$letmeliyiz. Cünkü in-
san sadece kalpten veya sadece akildan ibaret bir var-
lik degildir. Ikisinin de gidaya ve i$letilmege ihti-
yaci vardir. Akil, bilgi ve düsünce isterken, kalp de,
sevgi ve inanc ister. Ikisinin birlikte hareketiyle
saadete ucus olur. Yoksa, saadet ku$umuz tek kanatli
kalir, ucusumuz gerceklesemez. Öyle ise cift kanatli
olmamiz gerekiyor.Yani aklimiz bilgi ve düsünce pesin-
de kosarken,kalbimiz de sevgi ve inanc pesinde olmali;
inancimizi bilgi ve düsünce ile, bilgi ve düsüncemizi
de inanc ve sevgi ile tamamlamaliyiz.

Öyle ise, akli i$letmekten güzel sonuc alabilmek icin,
ebediyet boyutlu düsünmemiz gerekiyor. Cünkü ebediyet,
kalbin istegi ve en büyük umut kaynagidir. Akil, kal-
bin bu kaynak ve isteginden ilgisiz kalamaz. Öyle ise
dünyayi, ölümle ve ötesiyle birlikte düsünmeliyiz. E-
ger ölümle hersey son bulacaksa, o zaman bu dünya ve
hayatin hicbir anlami kalmaz. Demek dünya ve hayata
anlam kazandiracak deger, ötedünya inancidir. Demek ö-
tedünyasiz bir dünya hictir, anlamsizdir, degersizdir.
Dünyayi anlamsiz eden bir degersizlik ise, dünyanin
yaratilis ve i$letilis amaci olamaz ve bu amaca zit-
tir. Cünkü yapilan bir i$ ve eserden beklenen amac, i-
yi bir sonuc elde etmektir. Agactan istenen sey, mey-
ve almaktir. Meyvenin cekirdekleri ise baska bir ba-
harda dikilmek icindir. Demek meyve almadan agaci
kesmek veya meyvenin cekirdeklerini yok etmek, israfin
en cirkini ve agacin yaratilis amacina zit bir eylem-
dir. Böyle bir eylem ise, Yaratan'in ilahlik sifatla-
riyla bagda$amaz ve O'nun kutsal isimleri böyle bir
eyleme izin veremez. Demek bu dünya, ötedünyasiz ola-
maz. Dünyanin meyve ve cekirdegi olan insan ebediyet-
siz kalamaz. Bu geregi karsilamak icin de, dünya ve
kâinat yikilip baska bir âlem kurulacaktir.

Demek; INSAN, DÜNYA ve HAYAT ebediyet boyutludur ve
onlari ele alirken bu boyutla ele almak gerekir. Almak
gerekir, cünkü $u dünyada altmis yillik bir ömrümüz
vardir. Onun da bir kismi elimizden cikmis, öteki kis-
mi da cikmak üzeredir. Yani dünyada ebediyen kalisimiz
yoktur, görüyoruz. Fakat biz, "sonsuzluk" istiyoruz.
Sonlu bir hayatin ise, hayatimizin anlamini söndürmek-
te oldugunu da görüyoruz. Öyle ise ebediyet boyutlu
bir ya$ami hayatimiza isik yapmali ve ya$ayisimizi bu
daire icine almaliyiz.
-5-
Simdi bu daire alaninda ve bu isik altinda kendimize
bakacagiz: Biz neyiz, kimiz ve kiminiz? Dogumlu ve ö-
lümlü olusumuzdan anliyoruz ki, biz bir yaratigiz. Ya-
ni kendi kendimize olmus, olusmus bir varlik degiliz
ve kendi kendimize kalmisligimiz yoktur. Cünkü dogum
ve ölüm var ve bu iki kutup arasinda sabit kalmayan,
cocukluktan ihtiyarliga, ihtiyarliktan kabre dogru gi-
den bir ya$ayis var. Bütün bu gidis ve ya$ayislara
hükmedemeyen, engel olamayan, onlari durduramayan in-
san elbette kendi kendine bir varlik olamaz. Demek in-
sana hükmeden, egemen olan, olduran, öldüren, ya$atan
"BIRI" var. Acaba gözle göremedigimiz bu mechul Varlik
kimdir?

Kendi ba$ina kalmis, elinden tutani olmayan bir akil,
bu suali: "Doga"dir, "Tabiat'tir" diye cevaplayabilir.
Acaba bu cevap dogru mudur? Bunun dogrulugunu arasti-
rabilmek icin önce doga ve tabiatin "ne" olduguna ba-
kalim: Dünyaya gelmis, hayata gözlerini acmis ve akli
i$leyip ermeye ba$lamis bir insanin kar$isina, Yarati-
cisini ararken ilk önce doga ve tabiat cikar. Elinden
tutulmayan bir akil sahibi ise ancak gözüyle gördügüne
inanir, görmedigine inanmaz: "Madem gözümle her seyin
doga ve tabiattan ciktigini görüyorum, öyle ise benim
Tanrim, benim Yaraticim 'doga'dir, 'tabiat'tir" der.
Fakat bu deyi$, insanin en büyük hatasidir ve bu hata-
nin karsisina da hemen Tanri Elcisi cikip ihtar eder,
uyarir ve $öyle der: "Doga ve tabiat sizin Tanriniz o-
lamaz. Cünkü tabiat ve doga'nin ve onlarin temeli olan
atom ve maddenin ve onlarin asli olan enerji ve evren-
sel yasalarin, sizin suallerinizi cevapliyacak bilim
ve bilgisi ve size kitap ve elci gönderecek yetkisi ve
dualarinizi kabul edecek kabiliyet ve $ahsiyeti yok-
tur. Elbette bu eksiklikte olanlar sizin Tanriniz, si-
zin Tapacaginiz olamaz. Demek sizin gercek Tanriniz,
eksikligi olmayan, bunlara benzemeyen, onlarin ötesin-
de ve üstünde olan cok baska Biri'dir. Demek doga ve
tabiat bir perde'dir. Senin gercek Tanrin, bu perdenin
ötesindedir. Nasil büyük bir i$ adami ve Ba$bakana u-
la$mak isteyince hemen karsiniza onlarin koruyucu ve
sekreterleri cikarsa, iste doga ve tabiat da öyle bir
koruyucu ve sekreter'(gibi)dir. Cünkü büyüklük ve say-
ginligin geregi, sekreteri gerektirir. Fakat o sekre-
ter, i$ adami ve Ba$bakanin yerini tutamayacagi, orta-
gi olamayacagi gibi, doga ve tabiat da gercek Yarati-
ci'nin yerini tutamaz; e$i, ortagi olamaz, Yaratan'in
yerine konamaz. Cünkü gercek Tanrilik, mutlak egemen-
lik ve bagimsizlik ister. Mutlak egemenlik ve bagim-
sizlik da, sekreterin ortakligini reddeder, kabul ede-
mez. Bunun icin doga ve tabiat, Tanri olmadigi ve ola-
mayacagi gibi, O'nun e$i ve ortagi da degildir ve ola-
maz. Onlar ancak Yaratan'in bir sayginlik perdesi ola-
bilir. Akilli insanlar ise, Tanri Elcisi'ni dinleyip
bu perdeyi a$arlar ve gercek Yaraticilarina ula$irlar.
Iste insanin gercek yükselisi de bu a$ma ve ula$mada-
dir.

Simdi karsimiza "Tanri" olarak cikan veya cikarilan
doga ve tabiatin "dis yüzü"ne baktik. Bir de bunun "ic
yüzü"ne bakalim. Acaba doga ve tabiat gercekten Tanri
olabilir mi, Yaratan'in yerini tutabilir mi, görelim:
Hava, su, toprak ve günes topluluguna ve bunlarin fa-
aliyetinde gecerli olan yasalar bütünlügüne doga ve
tabiat deniyor. Doga ve tabiatin parcalari olan hava,
su, toprak ve günes unsurlarinin ise, atom denen parca
ve maddelerden olusmus oldugunu görüyoruz. Simdi dü-
sünmeli ve sormaliyiz: Insan koskoca akliyla kücücük
bir atomu yapamazken, akilsiz atom koskoca kâinat ve
evreni nasil yapabilir? Atom denen maddenin yaratici
oldugu iddia edilirse, bu halde usta kendi kendini
yapmis ve hem kendini eserlestirmis olmaz mi? Yani ya-
zar kendini kitap yapar mi veya kitap yazar olabilir
mi? Demek madde ve atom yaratici olamaz. Atom yaratici
olamazsa, atomlar toplulugu olan su, hava, toprak ve
günes ve bu unsurlar toplulugu olan doga ve tabiatin
Tanriligi kalmaz, yaraticiligi olmaz. Demek insan ve
evrenin yaraticisi tabiat ve doga degildir. Parcalari
tek basina kaldiginda bir i$e yaramayan, ölcüsüzce
birlestirildiklerinde ise birbirinin tesirini yok eden
unsurlar toplulugu olan doga ve tabiat ancak bir maki-
na olabilir, makinist olamaz. Ancak bir fabrika olabi-
lir, ama fabrikatör olamaz.
-6-
Kâinat ve kâinatlilarin yaratani öyle bir Zat olabilir
ki; tek olsun, ortaksiz olsun, herseyin öncesinde ve
sonrasinda daima var olsun, her seye gücü yetsin, her
seyi bilsin ve her seye hâkim olsun. Sonra her seyi
duysun, herseyi görsün, her seye hitap etsin ve sözünü
gecirebilsin. Sonra yaratmak, ya$atmak ve yönetmekten
anlasin. Sonra (yani hepsiyle birlikte) en ba$ta aci-
masi, sevmesi, öfkesi olmaktan baska yaratis, ya$atis
ve yönetis icin gerekli olan bütün fiil,isim ve sifat-
lara sonsuz ve mutlak $ekilde sahip olsun. Evet, ezelî
ve ebedî olarak ve kâinat capinda ve her seyin üstünde
bu isim ve sifat ve özelliklere sahip olmayan bir kim-
se, Yaratici olamaz, yaratici yerine konulamaz. Dikkat
edelim: Bir "Kimse" dedik. Bir "$ey" demedik. Yani Ya-
ratici olacak olanin önce $ey'likten cikmis, kimse'li-
ge yükselmis olmasi gerekir. Fakat gercek Yataratici'
nin basitlikten mükemmellige yükselisi olmaz. O daima
mükemmelliktedir. Cünkü O, baskasindan mükemmellik al-
maya ihtiyaci olmayan bütün mükemmelliklerin essiz sa-
hibidir. Buradan anlamaliyiz ki, mükemmelligi sonradan
ve baskasindan kazanmis olanlarin Tanrilikla bir ilgi-
si kalmaz.

Simdi bir de atoma ve atomlarla olusturulmus olan doga
nin parcalari sayilan hava, su, toprak ve günes unsur-
larina bakalim. $ey'likten dahi cikamamis, kimse'ligi
bulunmayan bu madde ve unsurlar nasil "Yaratici" yapi-
labilir? Nasil Yaratan'in yerine konulabilir?Hic atom,
Tanri olabilir mi? Hic günes, sinek yaratabilir mi?
Hiclik icindeki atom nerede, heplik gerektiren kâinata
ilah olmak nerede! Birbirlerine zit hava, su, günes
gibi cansiz unsurlar nerede, zitlari birlestirip yöne-
ten güc ve kuvvet sahibi Zat nerede!

Bunlardan anlayalim ki; hava, su, toprak, günes gibi
büyük unsurlara gücü yetmeyen aciz insanlar ve atalar
ve üstün kimseler de, Tanri yerine konulamaz, Tanrinin
üstüne cikarilamaz. Demek, "Tanri'nin ortagi yoktur".
Cünkü hizmetkâr efendisine ortak olamayacagi gibi, ya-
ratilmislar da Yaratan'a ortak olamaz, ortak yapila-
maz. Cünkü Yaratan'in acizligi yoktur, gücü sonsuz ve
sinirsizdir.

Tanriligin gereklerini gördükten ve bildikten sonra
artik doga yasalarina ve tabiat kanunlarina da ilahlik
veremeyiz. Cünkü ilahligin geregi; ezelî ve ebedî ha-
yat sahibi olmak, isim ve sifatlarinin sonsuzlugu bu-
lunmak, i$ ve fiillerinin bütün kâinati kusatmis ve
her seye hâkim olmus olmasi gibi sabit gerceklerdir.
Bu gerek ve gerceklere sahip olmayan bir varlik, ilah
olamaz.

Simdi doga yasalarina ve tabiat kanunlarina bakalim:
Bunlar sadece bir yasa'dir. Yasa ise, "yasa koyucu"yu
gerektirdiginden, o yasalar Yaratici olamaz. Onlar ol-
sa olsa ancak Yaratan'in, kanun ve yasa $ekline sokul-
mus irade ve istegi, ihtiyar ve seckisi olabilir. Ya-
salar ise kendi ba$ina bir i$e yaramadigindan, o yasa-
larin sahibi Allah olacaktir. Yani dogmasi, dogurmasi
olmayan tek Tanri'nin. Evet sizin Tanriniz ezelî ve e-
bedîdir, öncesiz ve sonrasizdir. Yani her seyin önünde
ve sonunda O vardir. Dogmasi, dogurmasi yoktur. Bir
sey hem yaratici hem yaratik olamayacagindan, kendi
kendine olu$um yoktur. Yaratan'in her seyden önce var
olmasi ise, kendi kendine olusum degil, bizzat var o-
lustur. Sonradan olanlar, kendilerini Oldurucu ile ki-
yaslayamazlar. Cünkü Yaratan yaratilana benzemeyecegi
gibi, yaratilan da Yaratan'a benzeyemez. Yani insan
bir yaratiksa, Yaratici da yaratik gibi olamaz, Yara-
tan yaratilamaz. Yaratilan, Yaratici olamaz. Demek Al-
lah'in oglu, kizi yoktur. Hem yaratilan, Allah'a kiz,
ogul olamaz. Cünkü Allah ezelî ve ebedî oldugundan, O'
nun oglu, kizi olsaydi, onlar da ezelî ve ebedî olur-
du. Varliklari kâinattan sonra degil, kâinattan önce
olurdu. Halbuki insan kâinattan sonra varedilmistir.
Demek insanlar, Allah'a kiz, ogul olamaz. Hem ezelî ve
ebedî olanin dogumu dogurmasi olmaz. Dogumu, dogurmasi
olanin, ezeliyeti ve ebediyeti olmaz. Ezeliyeti ve e-
bediyeti olmayan da ilah olamaz.

Simdi bir de "madde ve atom ezelî olabilir mi" ona ba-
kalim: Bilim dünyasina bakildiginda evrenin dogusu ve
maddenin enerjiye dönüsü gösteriyor ki, atom ve madde-
nin ezeliyeti yoktur. Eger atom ve maddenin ezeliyeti
olsaydi o zaman her sey "Yaratici" seviyesinde kala-
cakti. Yani hic bir yaratik olmayacakti. Halbuki bütün
evren yaratiklarla dolmustur. Hic birisinde evreni ya-
ratacak bir güc ve kabiliyet görülmemistir. Hersey ya-
ratik olmustur ve yaratik kalmistir.
-7-
Hem atom ve maddenin ezeliyetinin olmamasi gerekir.
Cünkü bu kâinat ve kâinatlilarin olusabilmesi icin
madde ve atomun var edilip yok edilebilmesi hem bir de
dogup ve ölmesi gerekiyor. Eger atom ve madde ezelî
olsaydi hic birsey olusamayacakti veya olu$saydi her
sey olustugu andaki gibi kalacak o zaman kâinatta $a-
hit oldugumuz degisim ve dönüsüm olmayacakti. Yani
yildizlar ve galaksiler dogup ölmeyecek, mevsimler
dönmeyecek, insanlar dogumsuz veya ölümsüz olacak ve
hersey sabit kalacakti. Fakat bütün bunlarin ziddina
sahit olup durdugumuzdan anliyoruz ki, madde ve atom-
da, kâinat ve kâinatlilarda ezeliyet yoktur. Bundan da
anliyoruz ki ezeliyet, ancak gercek Tanri'nin özelli-
gidir ve yalniz O'nun tekelindedir. Demek ezeliyet,
yani herseyin öncesinde olus, atom ve maddenin i$ine
yaramaz. Cünkü olusum icin atom ve maddenin dogumlu ve
ölümlü olmasi gerekir. Ölümü ve dogumu olanin da Tan-
riligi kalmaz ve dogmaz. Demek ezeliyet, ancak gercek
Tanri'ya özgüdür, atom ve maddenin i$ine yaramaz ve
onlarin ezeliyete kabiliyeti yoktur. Cünkü yaratiktir-
lar. Yaratik olanlar ise, Yaratici olamazlar. Yani ne
atom, ne de atomlarla olusturulmus sey ve sahislar ve
insan, bu kâinat ve evrenin sahibi olamazlar. Evrenin
sahibi olamayan da, kendi kendinin sahibi olamaz. De-
mek hersey bir "yaratik"tir. Yaratik ise, "Yaratici"yi
gerektirir. Demek bu kâinat ve evrenin, evrenli ve kâ-
inatlilarin gözle görülmez bir "Yaratan"i vardir.

Simdi bu gercekler karsisinda bir de $u iddia ortaya
atilabilir: "Madem enerji maddeden, madde enerjiden
cikiyor, öyle ise enerji ezelîdir. Madem enerjinin e-
zeliyeti var veya görünüyor, öyle ise enerji bizim
Tanrimizdir veya Tanrimiz olabilir!"

Bir kere degisip dönüsenlerden ve birbirinden türeyen-
lerden Tanri olmaz. Cünkü Tanriligin en önemli özelli-
ginden biri, degisip dönüsmemek ve baskasindan türeme-
mektir. Sonra "yumurta tavuktan, tavuk yumurtadan ci-
kar" örnegi gibi de olamaz. Cünkü birsey kendi kendini
yapamaz. Cünkü birbirine bagli bir zincir halkalarinin
son halkasina vardigimizda artik $u soruyu sormali,
silsileyi, zincirleme sürüp gitmeyi kesmeliyiz: "Bu
zinciri kim yapti?" Cünkü halka halkayi yapamaz.O hal-
kayi yapip birbirine baglayan bir usta muhakkak var-
dir. Evet, maddenin enerjiden, enerjinin maddeden cik-
tigi görünüyor. Peki bunlari yapan ve birbirinden ci-
karan kimdir? I$te bu soruyu sormayan insan sapikliga
gider ve asilsiz sey ve sahislari kendine Tanri yapmak
zorunda kalir.

Enerji maddenin "ruhu" seviyesinde oldugundan, enerji
maddeden öncedir. Fakat enerjinin kendi basina ezeli-
yeti yoktur ve Tanri olamaz. Cünkü Tanri olmak icin
sadece enerji olmak yeterli degildir. Enerji, Tanri'
nin "kudretinden"dir. Yani Tanri'nin enerjisi vardir.
Fakat Tanri, enerji degildir. Enerji, Tanri olamaz.
Cünkü Tanri'nin -ezelî ve ebedî olarak- hayati vardir,
ruhu vardir, isigi vardir, enerjisi vardir, secki ve
istenci vardir. Fakat Tanri sadece onlardan bir tanesi
degildir ve olamaz. Bütün kâinati kusatan görme, duy-
ma, bilme ve konusma'dan baska ezelî ve ebedî olarak
ruh, hayat, enerji, isik, secki ve istenc sahibi olma-
yan bir kimse Tanri olamaz. Demek enerjinin Tanrilikla
bir ilgisi yoktur ve olamaz. Enerji, olsa olsa ancak
Tanri'nin "kudreti" olabilir ve "O'nun kudretinden ci-
kan bir kuvvettir" denebilir. "Enerji, Tanri'nin bir
parcasidir" denmemelidir. Cünkü parca olmak, maddeden
olan seylerin özelligidir.Tanri ise maddeden degildir.
Tanri'nin parcalanmasi yoktur ve olmaz. Öyle ise, "e-
nerji, Tanri'nin sonsuz kudretinden yansiyan bir kuv-
vettir" denmeli. Enerji kendi basina bir i$e yaramadi-
gindan, Tanri, enerjiyi maddeye "ruh" yapmis. Madde
beden ise, enerji ruh'tur. Madde ve enerji, Allah'in
güc ve serveti olarak Allah ile birlikte var olabilir,
fakat Allah'tan önce var olamazlar. Demek, "madde ve
enerji ezelî olamaz" sözünden bunu anlamaliyiz. I$te
bizim Tanrimizin ve tabiatimizin, madde ve enerjimizin
icyüzü -tanitma kusurlari bize ait olarak- budur. Biz-
ler ise Tanri'nin, tabiatta su ve topraktan yarattigi
ve ruhundan üfledigi "$uurlu aynalar"iz. Bu aynalarda
Tanri kendini seyreder...
-8-
Simdi bir de "tesadüf"e bakalim. Yani acaba "bu evre-
nin yapicisi tesadüf müdür?" sualini soralim: Tesadüf,
"ba$ibo$ kalmis hareket" demektir. Bir hareket basibos
da kalsa yine o hareketin bir "Sahibi" vardir. Yani o
Sahip olmadan o hareket dogamaz. Fakat, o hareket Sa-
hibi de hicbir i$ini basibos birakmaz. Cünkü evren ve
kâinata ait i$ler basibosluk kaldirmaz. Cünkü evrenin
i$lemesi muhakkak bir denge ve düzeni gerektirir. Ba-
sibosluk ise bütün kâinati kaos ve karisikliga düsü-
rür. Bu da, kâinatin yikimi demektir. Madem karsimizda
tikir tikir i$leyen bir kâinat görüyoruz, demek hicbir
sey sahipsiz ve basibos degildir.Demek tesadüf yoktur.
Demek tesadüf, denge ve düzenlik icindeki kâinati yük-
lenemez. Böyle bir kâinat tesadüfe havale edilemez. E-
vet, madem tesadüf kâinatin i$leyisini yüklenemez, te-
sadüfün bir e$i olan ikilik ve ortaklik da kâinata gi-
remez. Demek bu kînatin Ilâhi, Tanrisi, Allah'i tek o-
lacaktir. Tek olmali ki, hersey denge ve düzene kavu$-
sun, ba$kasinin fiil ve fikirleri i$i bozmasin. Madem
bu kâinat denge ve düzendedir, o halde onun Tanrisi da
tek'tir. Yani: "Allah'tan baska ilah yoktur".

Iste ey insanlar! Sizin gercek Tanriniz budur. Yani
sizin Tanriniz tek ve ortaksizdir. Dogmamis ve dogur-
mami$tir. Öyle ise siz de O'nu bir bilin, böyle tani-
yin. Kalp ve aklinizda ya$atacaginiz Tanri bilinci
bundan baskasi olamaz ve olmamalidir. Sizin gercek
Tanriniz tek oldugu gibi, gercek göreviniz de O'nu
birlemek'tir. Yani: "Sen, tek ve ortaksizsin Allahim"
demektir. Öyle ise "birlemeci" olunuz. Bu gerceklere
teslim olunuz. Iste sizin gercek dininiz, gercek inan-
ciniz ve gercek bilinciniz: Birlemecilik ve Teslimci-
lik'tir. Öyle ise siz de Birlemeci ve Teslimci olunuz.

Simdi $öyle bir sual daha aklimiza takilabilir: "Madem
bizim bir Tanrimiz var, peki O'nu neden görmüyoruz?
Gözümüzle görsek de, süphemiz kalmasa!"

Bu suali cevapliyabilmek icin önce $u gercegi bilmek
lâzim: "Var olmak icin görünür olmak $art degildir" ve
"Madde ötesi varliklar göz ile görülmez". Meselâ: Bey-
nimizin i$igi olan aklimizi ve bedenimizin sultani o-
lan ruhumuzu göremeyiz. Fakat onlarin varligindan $üp-
he etmeyiz. Cünkü aklimiz olmasa, anlayi$imiz olmaz.
Ruhumuz olmasa, fiil ve hareketlerimiz olmaz. Demek,
görünmemek olmamaya delil olamaz. I$te, simdi biz cev-
remize bakacagiz: Yerde ve gökte ve bütün kâinatta ya-
raticilik ve ya$aticilik ve yöneticilikle ilgili sayi-
siz fiil ve hareket ve faaliyetler görüyoruz. Fail ol-
madan fiil olamayacagina göre elbette bütün bu fiil ve
hareketlerin cok büyük ve yüce bir Fail'i ve Hareket
Ettirici'si olacaktir. Bu Hareket Ettirici'yi inkâr
etmek, o eylem ve faaliyetleri yalanlamak olur. O hal-
de, O'nu görmeden inanmak zorundayiz. O'nun görünmeme-
si ise, maddeden olmadigindan, ziddinin bulunmadigin-
dan ve varliginin ruh ve i$igi bütün kâinati ku$atmis
olmasindandir. Deniz icindeki balik, denizi seyredeme-
yecegi gibi, varlik denizindeki bizler de o Varedici'
yi göremeyiz. O'nu görebilmek icin önce varlik deni-
zinden cikmak, yani dünyadan ötedünyaya gecmek gereki-
yor. Orada da O'nu ancak "cennetlikler" görebilir.
Cennetlik olmanin ilk temel $arti da, Teslimci ve Bir-
lemeci olmaktir. Teslimcilik ve Birlemeciligi olmayan-
lar ise, cehenneme atilacaklardir. Cünkü bu kâinat ve
evren bosuna i$letilmemektedir. Onun i$letilmesindeki
en büyük amac; insanlarin, Yaratanlarini eksiksiz ve
kusursuz bilmeleri ve O'na baglanmalaridir. Bu bilinc,
inanc ve baglanci kazanmamis olanlar, kâinat ve evren-
in i$letilmesini bo$una cikarmis olacaklarindan, niha-
yetsiz bir cinayet i$lemis sayilacaklar ve ebedî bir
azabi hakedeceklerdir.

Iste ey insanlar! Sizin dünyada en önemli i$ ve vazi-
feniz, Birlemecilik ve Teslimcilikle bu azaptan kur-
tulmaya ve kurtarmaga calismaktir. Bu calismaya katil-
mayanlar, dünyanin en büyük zalim, diktatör ve emper-
yalisti olarak damgalanip ötedünyada atese atilacak-
lardir. Öyle ise bu atesten sakininiz! Sizin icin cen-
net ve cehennemden baska yer yoktur. Ölümle yok olup
kurtulamazsiniz. Ki$ta ölen bitki ve agaclarin baharda
dirilmeleri gibi, sizler de bu dünyada ölüp, ötedünya-
nin baharinda diriltilecek ve hesaba cekileceksiniz.
Yani dünyada yaptiginiz iyilik ve kötülükleriniz kar-
siliksiz kalmayacaktir. Öyle ise sizi kurtaracak "Bü-
yük i$"e yöneliniz. o i$iniz ise önce özbenliginizin
inancsizligini, inkârciligini ve ortakciligini yikmak-
tir. Bu yikimi yapan, en büyük devrimi yapmis olur.
Demek vazifeniz devrimciliktir. Yani herkes kendi kö-
tülükcülügünü yikmakla sorumlu ve görevlidir. Öyle ise
haydi devrime! Haydi kurtulusa! Kurtulusunuz kutlu ol-
sun!
TABIAT ALLAH OLAMAZ, ALLAH TABIAT DEGILDIR!

Zaman: Yeni Cag'a iki kala (1998).
Mekan: Avrupa.
Makam: Kurtulus.
Boyut: Kur'anizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *

Tuesday, March 27, 2007

ALLAH'IN MEHDISI MEHMED NUR'AN DIYOR KI:

Ey alevîler ve sünnîler!

Allah; "Peygamberinizin yolundan gidin, onun aile ve akra-
basını sevin" der. Fakat "bölünüp parçalanın ve birbirinize
düşmanlık edin" demez.

Eğer bir sünnîlik, Peygamberin yolunun zıddına gidiyorsa ve
bir alevîlik de Peygamberin yolundan gitmiyorsa, o alevîlik
ve sünnîlik terkedilmelidir.

Peygamberin yolundan giden, onun ev halkını ve halifelerini
sever. Onları sevenler de, Peygamberinin yolunun tersine
gitmezler; Müslümanlar arasında ırkçılık ve düşmanlık yarat-
mazlar.

Ey "Müslümanım" diyenler!

Eğer sevdiklerinizi Allah için severseniz, sevginiz meşrudur.
Eğer onları Allah ve Elçisinin üzerine çıkarırsanız, sevginiz
bâtıl ve gayri meşrudur. Eğer "Müslüman" iseniz, dünyanız-
dan gayri meşru muhabbetleri çıkarınız ve onları dünyanıza
sokmayınız.

Ey Müslümanlar!

"Alevî"-Sünnî" ayrımı yaparak birbirinizi bölmeyiniz ve ken-
dinizi öbürünüze üstün tutarak ırkçılık yapmayınız. Bunlar
Kur'an'ınızda menedilmiştir.

Hz. Ali(r.a) bir "Muhammedî" idi. Öyle ise hepiniz Muham-
medî olunuz. Muhammedîlik ise, Allah'a teslimcilikten iba-
rettir. Kurtulanlar da, Allah'a teslim olanlardır.

İyi biliniz ki, Allah'ın kitabında ve elçisinin dinsel yaşantısın-
da alevîlik-sünnîlik diye bir yol ve ayrım yoktur. Ehl-i Beyt'i
sevmek ise, Allah ve Elçisi hesabına olmalı. Bu hesap dışın-
da kalan bir Ali severlik, Müslümanlıktan çıkıştır. Allah ve
Elçisinin sevgisi üzerine çıkarılan bir Ali severliğin ve ayrım-
cı-ayrılıkçı güçlerin önderlik ve egemenliğine İslamlı ülkelerde
izin verilmeyecektir ve verilmez. Çünkü Allah(cc) şirke ve
bölünmeciliğe razı değildir.

Eğer halife severlik Allah ve Elçisi içinse, bunda bütün Müs-
lümanlar eşittir. Bu halde "alevîlik"-"sünnîlik" ayrımı da orta-
dan kalkar ve kalkmalı, Müslümanlar bir bütün olmalıdır.
Yüce Allah da sizin birlik ve bütünlüğünüzü istemektedir.
Şimdi kendinize sorunuz: "Allah'a teslim olanlar" mısınız, yok-
sa "başka bir şey" mi? "Kardeşlikçi" misiniz, "Irkçı" mı?
"Birlikçi" misiniz, "ayrılıkçı" mı? Cevaplarınız olumluysa, yo-
lunuz açık olsun!

Not: Unutmayınız! Birlik noktanız; alevîlık-sünnîlik değil,
"ALLAH'A TESLİMCİLİK"tir.